Bir anlık sonsuzluk: gündelik mucizeler
Nişantaşı'ndaki tarihi Taş Konak'ta açılan ve çağdaş sanatı gündelik hayatın duyusal katmanlarıyla buluşturan Kalyon Kültür sergilerine bir yenisi daha eklendi. Küratörlüğünü Kalyon Kültür Sanat Yönetmeni Aslı Bora'nın üstlendiği "Gündelik Mucizeler" isimli sergi, gündelik yaşamın içinden sessizce akıp giden anların, nesnelerin ve hareketlerin sanat yoluyla nasıl birer "mucizeye" dönüştüğünü gösteriyor. Toplam 10 sanatçının 29 eserinden oluşan seçki, izleyiciyi resim, heykel, dijital sanat, sokak sanatı ve yerleştirme gibi farklı disiplinlerin birbirine dokunmadan ama birbirini tamamladığı bir bütünlük içinde karşılıyor. "Görmek, bir alışkanlığı kırmaktır." Paul Valéry'nin bu sözü, serginin çıkış noktasını oluşturuyor. Gözün her gün baktığı ama çoğu zaman fark etmediği şeyleri, bir kez daha — belki de ilk kez — gerçekten görmek… İşte "Gündelik Mucizeler" tam olarak bu farkındalık arzusunun peşine düşüyor. Büyük anlatıların, ağır kavramsal şemaların peşinde değil bu sergi. Tam tersine, yaşamın küçücük anlarına, görmezden geldiğimiz detaylara, atladığımız duygulara bir büyüteç tutuyor.
SANATÇILARLA GÜNDELİĞİN İÇİNDE
Sergide yer alan her bir sanatçı, gündelik olana farklı bir pencereden yaklaşıyor. Ayla Turan'ın heykelleri örneğin, çocuksu saflığı ve masumiyeti pürüzsüz beyaz yüzeylerle somutlaştırıyor. İlk bakışta eğlenceli ve hafif görünen bu formlar, alt katmanlarında sosyolojik ve psikolojik derinlikler barındırıyor. Ebru Kocaer'in Pop Art'tan beslenen resimleri ise gündelik yaşamın hızlı, dinamik ve renkli tarafına odaklanıyor. Doğa, soyut kavramlar ve insan ruhunun yansımaları, akrilik ve yağlı boyanın güçlü ifadesiyle birleşiyor. Dijital sanat ve ışık enstalasyonlarıyla tanınan Ecem Dilan Köse, teknoloji ile doğa arasında bir köprü kuruyor. Erhan Lanpir'in figüratif ama gerçeküstücü resimleri, mitolojik ve sembolik imgelerle gündelik zamanın dışına taşarken; Gülveli Kaya, sanatını "mücadele" kavramı etrafında inşa ediyor. "Gülmeyi Ciddiye Almak" gibi serileriyle Muhammet Bakır, mizah ile ciddiyeti harmanladığı yerleştirmeleriyle dikkat çekiyor. Sokak sanatının en özgün temsilcilerinden biri olan Mr. Hure, Filistin'deki katliama gönderme yapan antisavaş temalı duvar resimleriyle sanatın protest bir dil olarak ne kadar etkili olabileceğini bir kez daha hatırlatıyor. Saghar Daeiri'nin grotesk ve ironik resimleri, İran'dan İstanbul'a uzanan göçmen deneyiminin derin izlerini taşırken; Seydi Murat Koç'un mimari ve kent siluetlerini merkeze alan resimleri, birey ile kent arasındaki gerilimi yeniden sorgulatıyor. Zeynep Abacı ise anılarla oynayarak izleyiciyi belleğin bulanık sularına davet ediyor.
BİR FARKINDALIK ALANI
Bugüne dek 14 sergi ve 400'ü aşkın etkinliğe ev sahipliği yaptıklarını hatırlatan Kalyon Vakfı Başkanı Reyhan Kalyoncu, Filistin'de yaşanan insanlık dramına gönderme yaparak serginin politik alt metnini daha da derinleştirdi. Gündelik olanın bile mucizeye dönüştüğü coğrafyalar varken, sanatın evrensel diliyle barış ve insanlık çağrısı yapmak her zamankinden daha kıymetli. Neticede, "Gündelik Mucizeler", bir sergi olmanın ötesinde bir farkındalık alanı. Gözden kaçanı fark etmek, susturulanı duymak, sıradan görünenin içindeki olağanüstüyü keşfetme için sergiyi 17 Ekim 2025 tarihine kadar Pazartesi hariç her gün 10.00–18.00 saatleri arasında ziyaret etmek mümkün.
Kalyon Vakfı Başkanı Reyhan Kalyoncu'nun ev sahipliğinde gerçekleşen sergi açılışına Kalyon Holding Yönetim Kurulu Başkanı Cemal Kalyoncu, İstanbul Valisi Davut Gül ve eşi Gülden Gül, Kalyon İnşaat Yönetim Kurulu Başkanı Murathan Kalyoncu da katıldı.
ÇİÇEKLERİN
RESSAMI:
CLAUDE MONET VE GIVERNY BAHÇESİ
"Belki de ressam olmayı çiçeklere borçluyum" der Claude Monet. Bu cümle, yalnızca bir sanatçının doğaya duyduğu hayranlığı değil, aynı zamanda bir hayatın merkezine aldığı bahçenin ve çiçeklerin yaratıcı gücünü de anlatır. Paris'e yalnızca 73 kilometre uzaklıktaki Giverny köyünde bulunan Monet'nin evi ve bahçesi, bugün hâlâ o büyüyü yaşatıyor. İzlenimcilik akımının kurucularından biri olan Monet, 1840 yılında Paris'te doğdu. Sanat kariyerinde doğa ve ışıkla kurduğu eşsiz bağ sayesinde, empresyonizmin sınırlarını belirledi. 1883 yılında, 43 yaşındayken ailesiyle birlikte Giverny'de gördüğü büyük bir evi kiralayarak köye yerleşti. Önceleri yalnızca kiracıydı ama zamanla evin çevresindeki arazileri satın alarak, sanat tarihine geçecek olan bahçesini inşa etmeye başladı. Monet'nin bu hayali bahçesi, yalnızca göz alıcı bir manzara değil, aynı zamanda resimlerinin temel ilham kaynağıydı. Meyve ağaçlarının yerini rengârenk çiçeklere bıraktığı bu bahçede her detay, Monet'nin estetik zevkiyle şekillendi. 1889'daki Paris Dünya Fuarı'nda nilüfer çiçeklerini keşfetmesinin ardından, bahçeye bir su göleti ve üzerine Japon tarzı yeşil bir köprü inşa ettirdi. Başlangıçta nilüferleri resmetmeyi düşünmeyen Monet, zamanla bu zarif çiçekleri yaklaşık 300 tabloya konu etti.
REKOR KIRAN ESERLERİ
BURADA YAPTI
Bu eserler arasında yer alan Nympheas en Fleur (Çiçek Açan Nilüferler), 2018 yılında New York'ta düzenlenen bir açık artırmada 84,6 milyon dolara satılarak sanat piyasasında büyük yankı uyandırdı. Benzer şekilde, Giverny'de yaptığı La Meule (Tahıl Yığını) adlı tablosu 2016 yılında 81,4 milyon dolara alıcı buldu.
Monet, ömrünün son 43 yılını geçirdiği bu evde, hem ailesiyle hem de doğayla iç içe bir yaşam sürdürdü. Üç ayrı atölyesi bulunan ev, onun hem meskeni hem de atölyesiydi. Zamanla evde çocukları ve ikinci eşi Alice'in çocuklarıyla birlikte geniş bir aile yaşadı. Bahçenin düzeniyle önce çocuklar, ardından 8 ila 10 kişilik bir bahçıvan ekibi ilgilendi. Bugünse bu renk cümbüşünü korumak için yıl boyunca 12 bahçıvan görev yapıyor. Monet'nin ölümünün ardından, uzun yıllar bakımsız kalan bu ev ve bahçe, 1976 yılında başlatılan dört yıllık bir restorasyon süreciyle yeniden ayağa kaldırıldı. 1980 yılında ziyarete açılan ev, geçen yıl 770 bin kişiyi ağırlayarak bir rekora imza attı. Ziyaretçilerin büyük bölümü, bahçedeki nilüfer göletinin ve Monet'nin yaşamına tanıklık eden sarı yemek odası ile mavi-beyaz fayanslı mutfağın önünde fotoğraf çektiriyor.
BU AY ÖNE ÇIKAN ETKİNLİKLER
İkonik rock metal grubu geliyor
Metal, hip-hop ve punk enerjisini harmanlayan tarzlarıyla tüm dünyayı kasıp kavuran metal grubu Limp Bizkit 14 yıl aradan sonra İstanbul'a geliyor. İkonik grup 17 Ağustos'ta Ataköy Marina Arena'da hayranlarıyla buluşacak.
Halsey'den İstanbul'a özel konser
Amerikalı pop müzik ikonu Halsey, 21 Ağustos'ta İstanbul'da Yenikapı'da vereceği görkemli konser öncesinde Türkiye'nin tanıtımına destek verecek dikkat çekici bir adım attı. Sanatçı, Boğaz'ın büyüsü, İstanbul'un eşsiz enerjisi ve Türk hayranlarının benzersiz coşkusunu ölümsüzleştirmek amacıyla bu özel geceyi "Istanbul Experiences" adıyla resmi konser kaydı olarak yayımlamaya karar verdi. 30 milyonun üzerinde takipçisi bulunan Halsey, bu çalışmasıyla İstanbul ve Türkiye'nin küresel sahnede tanıtımına destek olacak.
Sami Yusuf büyüleyecek
Dünya müziği geleneğinin en özgün seslerinden Sami Yusuf, yıllar sonra Anadolu PSM ve SİS Production iş birliğinde 23 Ağustos 2025'te Festival Park Yenikapı'da İstanbullularla bir araya geliyor. Yeni albümü 'Ecstasy'nin dünya prömiyerini İstanbul'a özel olarak hazırlanan "Ecstasy: İki Deniz Arasında" ile başlatan Sami Yusuf'un büyüleyici sesine ve müziğine, bin 400 metrekare led ekranda ebru sanatı ve Osmanlı minyatürlerinin zarif dünyası eşlik edecek.
Bodrum'da bale zamanı
Devlet Opera ve Balesi tarafından düzenlenen 22. Uluslararası Bodrum Bale Festivali, 1–25 Ağustos 2025 tarihleri arasında Bodrum Kalesi Kuzey Hendeği'nde gerçekleşecek. Türkiye'nin ilk ve tek bale festivali 1-2 Ağustos'ta İzmir Devlet Opera ve Balesi tarafından sahnelenecek Kuğu Gölü Balesiyle başlayacak. Balenin en güzel örneklerinin sanatseverlerle buluşturulacağı festivalde yabancı konuk topluluk Moskova Klasik Bale Tiyatrosu'nun da yer aldığı 7 eserin 13 temsili sahnede olacak.