Sözleşmeler öngörülemez değı̇şı̇klı̇klere nasıl uyarlanır?
Kira sözleşmeleri, banka kredi sözleşmeleri, dövizli sözleşmelerde önceden ölçülemeyen enflasyon, salgın hastalık, mevzuat değişikliği gibi durumlar karşısında, hukuki bir çare olarak taraflar sözleşmenin uyarlanmasına başvuruyor. Ancak farklı hukuki kavramlarla karşılaştırılan sözleşmenin uyarlanması için aranan bazı şartlar var.
Son dönemde, taraflar arasında akde- dilmiş sözleşmelerin akdedildiği sıradaki koşulların, tarafların elinde olmayan sebeplerle değişmesi ve bu bakımdan da sözleşmedeki edimlerin yerine getirilmesini güçleştirmesi durumundan dolayı, sözleşmelerin uyarlanması sıkça gündemde.
Önceden ölçülemeyen enflasyon, devalüasyon, Türk Lirası'nın değer kaybı, salgın hastalıklar, mevzuat değişiklikleri gibi durumlar karşısında mağdur olan taraflar sözleşmenin uyarlamasına bir hukuki çare olarak başvuruyor. Zira, sözleşmenin kurulmadan sonra ortaya çıkan değişiklikler sözleşmenin ifasını o kadar katlanılmaz kılabilir ki, bu değişiklikler sonucu mağdur olan tarafa, sözleşmenin ifasında ısrar edilmesi adaletsizliklere yol açar.
Yargıda görülmüş veya görülmekte olan uyarlama davalarına bakıldığında, çoğunlukla bu hukuki yola özellikle kira sözleşmeleri, dövizli sözleşmeler, banka kredi sözleşmeleri, ihale sözleşmeleri, eser sözleşmeleri gibi sözleşme tipleri için başvurulduğuna rastlamaktayız. Her somut olayın kendine özgü dinamikleri ve ihtiyaçları elbette var. Bu bakımdan somut olayı, sözleşmenin kendisini, uyarlamaya sebep olduğu düşünülen durumu çok hassas ve dikkatli analiz etmek gerekir.
Kavram Karmaşası
Birçok ülke hukukunda ve milletlerarası hukukta sözleşmenin değişen koşullara uyarlanmasına ilişkin hükümleri yer almakta. Türk Borçlar Kanunu'nda da madde 138 tahtında sözleşmenin uyarlanması düzenlenmekte. Sözleşmenin uyarlanması, farklı hukuki kavramlar (sözleşmenin yorumlanması, tamamlanması, gabin, imkansızlık, haksız zenginleşme, saikte yanılma) ile karıştırılmakta. Ancak Türk doktrininde ve Yargıtay kararlarında baskın görüş, sözleşmenin uyarlanmasına neden olan unsurun "işlem temelinin çökmüş olması" şeklinde olduğu yönünde. Sözleşmenin uyarlanması için ara- nan şartlara bakalım;
-Sözleşmenin yapıldığı sırada taraflarca öngörülmeyen veya öngörülmesi de beklenmeyen olağanüstü bir durum, esaslı değişiklik ortaya çıkmış olmalı.
-Bu durum borçludan (mağdur olan taraf) kaynaklanmamış olmalı.
-Değişen koşullar sonucu sözleşmenin ifasının bu değişiklik sonucu mağdur olan taraftan beklenmesi dürüstlük kuralına aykırı olmalı.
-Borçlu borçludan (mağdur olan taraf) borcunu henüz ifa etmemiş veya ifanın aşırı güçleşmesinden doğan haklarını saklı tutarak ifa etmiş olmalı.
Fesih İleriye Etkili
Uygulamada tartışma konusu olan bir husus da, ifa edilmiş sözleşmenin uyarlanıp uyarlanamayacağı. Yargıtay ve doktrinin baskın görüşü, uyarlamanın kabul edilmesi için edimlerin henüz ifa edilmemiş olması gerektiği yönünde. Borçlar Kanunu madde 138'in açıkça düzenlendiği üzere, ifanın aşırı güçleşmesinden doğan haklarını saklı tutar ifa yapılmışsa yine uyarlama yolu açık. Uyarlamaya gitmeden önce, sözleşmedeki edimin ifa edilmiş olup olmadığına veya uyarlama hakkı saklı tutularak mı ifa gerçekleşti mutlaka kontrol edilmeli.
Ayrıca sözleşmede olumlu ve olumsuz uyarlama hükümlerinin olup olmadığına da bakılmalı. Bazı durumlarda, sözleşme tarafları, ileride olabilecek durum değişikliklerini gözeterek sözleşmede baştan uyarlama hükmü düzenleyebiliyorlar. Sözleşmeye açıkça olumlu uyarlama hükmü konarak sözleşmenin değişen koşullara uyarlanması kabul edilebilir veya açıkça olumsuz uyarlama hükmü konarak uyarlanmaması kararlaştırılabilir. Aşağıda izah edeceğim, mağdur tarafın uyarlama davası açması durumunda dava açmadan önce, sözleşmede olumlu veya olumsuz uyarlama hükmü var mı bu da kontrol edilmeli.
Sözleşmenin uyarlamasının amaca uygun veya mümkün olmaması halinde, ani edimli sözleşmelerde sözleşmeden dönme veya sürekli edimli sözleşmelerde fesih suretiyle sözleşme sona erdirilebilir. Sözleşmeden dönme geçmişe etkili iken, feshi ileriye etkilidir. Sürekli sözleşme ilişkisinin feshi halinde, fesih anına kadarki döneme ilişkin borçlar bundan etkilenmemekte, borç ilişkisi bundan sonra ortadan kalkmakta.
Dava Açılabilir
Haklı bir nedenle sözleşmenin feshi ile sözleşmedeki işlem temelinin çökmesi arasındaki hassas ilişkide tartışmalı bir konu olup; buna dikkat edilmesi gerekir. Vurgulamak gerekir ki, sürekli edimli sözleşmenin haklı bir nedenle feshinde sözleşme tek taraflı fesih beyanı ile sona erdirilebilirken; sözleşmedeki işlem temelinin çökmesinde Borçlar Kanunu madde 138'in açık hükmü bağlamında sözleşmenin feshi son çare olup öncelikle sözleşmenin değişen koşullara uyarlamasına gidilmelidir. Maalesef uygulamada, sıklıkla yapılan hatalardan biri de bunu göz ardı ederek, işlem temeli çöktü diyerek sözleşmenin doğrudan hemen feshi yoluna gidilmesidir.
Mağdur taraf, sözleşmenin uyarlanmasını, uyarlama davası açarak mahkemeden talep edebilir. Uyarlama davasında, hakim, talep konusu olsa da, uyarlamayı nasıl gerçekleştireceğini, belirlerken, her iki tarafın menfaatlerini de dikkate alır. Hakim, uyarlamada, Borçlar Kanunu madde 138 uyarınca şartların oluşup oluşmadığına öncelikle bakar. Şartların oluşmadığına karar verirse, hakimin bu hükmü menfi tespit hükmü niteliğinde olmaktadır. Hakim somut olaya göre, uyarlamanın şartları oluştuğuna kani olursa, örneğin sözleşme uyarınca edim konusu miktarı artırabilir, azaltabilir ve/veya sözleşme süresini uzatabilir, kısaltabilir veya farklı şekilde uyarlama amaçlı sözleşmeye müdahale edebilir. Uyarlama davası terditli de açılabilir; söz konusu davada sözleşmenin uyarlanması, değil ise sözleşmeden dönüldüğünün veya feshedildiğinin tespiti istenebilir.