İstanbul Doğal Kaynaklar Zirvesi-INRES 2025


T.C. Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı himayesinde Turkuvaz Medya Grubu tarafından “Kaynakları Güvence Altına Almak, Geleceği Yeniden İnşa Etmek” ana temasıyla düzenlenen İstanbul Doğal Kaynaklar Zirvesi (INRES) İstanbul Lütfi Kırdar Kongre Merkezi’nde 2 Mayıs’ta gerçekleşti.
Enerjinin geleceğinin masaya yatırıldığı ve farklı ülkelerden birçok bakan ile yerli ve yabancı yatırımcıları, sektör temsilcilerini, uzman araştırmacıları ve akademisyenleri ağırlayan INRES'te günün ilk paneli "Enerji Dönüşümü İçin Kritik Mineraller: Talep Tahminleri, Yeni Teknolojiler ve Tedarik Hazırlığı" başlığıyla gerçekleşti.
Kritik minerallerde Türkiye yıldız ülke olacak
İstanbul Doğal Kaynaklar Zirvesi'nin ilk oturumunda kritik minerallerde dünyadaki gelişmeler ve Türkiye'nin konumu ele alındı. Konuşmacılar iş birliklerinin önemine ve Türkiye'nin potansiyeline vurgu yaparak önümüzdeki dönemde madenciliğin yıldız sektör haline geleceğine dikkat çekti.
EPİAŞ Genel Müdürü Taha Meli Arvas moderatörlüğündeki panele ETİ Maden Genel Müdürü ve Yönetim Kurulu Başkanı Yalçın Aydın, Türkiye Madenciler Derneği Başkanı Mehmet Yılmaz, TÜMAD Madencilik A.Ş. Yönetim Kurulu Başkanı Hasan Yücel, Hague Stratejik Araştırmalar Merkezi Stratejik Danışmanı Peter Handley ve Norveç Enerji Teknolojileri Enstitüsü, Grup Lideri & Kıdemli Araştırmacı (Sürdürülebilir Mineraller ve Metaller) Duygu Yılmaz katıldı. Panelde enerji dönüşümünü desteklemek için gerekli kritik minerallere olan talebin nasıl yönetileceğini, yeni teknolojilerle nasıl karşılanabileceğini ve küresel tedarik zincirlerinin buna ne kadar hazır olduğu tartışıldı.
DÖNÜŞÜMÜ YAKALAMAK İÇİN DAHA FAZLA MADENCİLİK YAPMALIYIZ
Panelde ilk sözü alan Türkiye Madenciler Derneği Başkanı Mehmet Yılmaz, kritik minerallerin tanımının, jeopolitik gelişmeler, teknolojik öncelikler ve jeolojik rezervlerin niteliği gibi pek çok faktöre bağlı olduğuna işaret ederek "Türkiye'ye baktığımızda bor madeninde dünyanın en zengin rezervlerine sahibiz. Eti Maden gibi güçlü bir kamu kuruluşu ile bu alanda çok başarılı bir şekilde operasyon yürütüyoruz. Ayrıca dünyada tanımlı 90 mineralin tam 77'si Türkiye'de bulunuyor. Bu, bizim için çok büyük bir avantaj. Yapmamız gereken şey; bu 77 mineral arasından, ülkemizin sanayisi, teknolojik gelişimi ve stratejik ihtiyaçları açısından gerçekten kritik olanları belirlemek" dedi. Yılmaz, Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı'nın yakın zamanda Türkiye Kritik ve Stratejik Madenler Raporu'nu yayımladığını hatırlatarak, "Bu strateji hem mevcut potansiyelimizi hem de gelecek vizyonumuzu tanımlayan çok kapsamlı ve yerinde bir belge oldu" diye konuştu. Yılmaz sadece enerji sektöründe kritik minerallerin ticaret hacmi son 20 yılda 53 milyar dolardan 400 milyar dolara çıktığını bu olağanüstü artışın, dünyanın yeşil dönüşüme ne kadar hızlı yöneldiğini açıkça gösterdiğini belirtti. Yılmaz, "Eğer bu dönüşümü yakalamak istiyorsak, bugünkünden 6 ila 9 kat daha fazla madencilik yapmamız gerekecek. Sonuç olarak, kritik mineraller sadece bir maden meselesi değil. Bu, aynı zamanda bir sanayi, enerji, güvenlik ve kalkınma meselesidir" dedi.
TÜRKİYE KÜRESEL BİR OYUNCU OLACAK
Panelin ikinci konuşmacısı ETİ Maden Genel Müdürü ve Yönetim Kurulu Başkanı Yalçın Aydın ise 1849'daki Kaliforniya Altına Hücumu döneminde yaşananların bugün bir benzerinin kritik mineraller için olduğunu belirterek "Eti Maden olarak bor konusunda dünya lideriyiz. Dünya bor rezervlerinin %73'üne sahibiz. Küresel pazarda ise %61 oranında bir payımız var. Bor karbür üretiminde de önemli adımlar attık. Şu anda faaliyette olan tesisimiz çalışıyor ve üretimlerini dünyaya ihraç ediyoruz. Ayrıca çok yakında ferrobor üretimi için de yeni bir tesis açmayı planlıyoruz. Şu an yılda yaklaşık 800 ton üretim kapasitesine sahibiz. Bununla da kalmıyoruz. Yeni projeler üzerinde çalışıyoruz" dedi. Yalçın Aydın, amaçlarının çok net olduğunu vurgulayarak "Türkiye'nin bu alanda Çin, ABD ve Avustralya'dan sonra dördüncü büyük güç olması doğrultusunda çalışıyoruz. Ülkemizi kritik mineraller alanında küresel bir oyuncu haline getirmek için tüm gücümüzle üretmeye, geliştirmeye ve yatırım yapmaya devam ediyoruz" dedi.
ÇEVREYİ GÖZETEN MADENCİLİK
Yalçın Aydın'ın ardından söz alan Norveç Enerji Teknolojileri Enstitüsü, Grup Lideri & Kıdemli Araştırmacı (Sürdürülebilir Mineraller ve Metaller) Duygu Yılmaz ise Norveç'te hem ulusal hem de Avrupa Birliği destekli bazı demiryolu projelerine entegre edilen madencilik projeleri olduğunu, çevresel etkisi mümkün olduğunca düşük olacak, yer altı madenciliği temelli bir model kurmaya çalıştıklarını anlattı. Yılmaz, "Buradaki temel yaklaşımımız; çevreye duyarlı, doğaya saygılı ve sosyal etkileri iyi planlanmış bir madencilik altyapısı kurmak. Özellikle radyoaktivite konusu, bu projelerde son derece dikkat ettiğimiz bir husus. Su kaynaklarının korunması, çevreye yayılabilecek etkilerin kontrolü, tüm süreç boyunca önceliklerimiz arasında. Ayrıca işleme tesisleri ve atık yönetimi konusunda da pilot düzeyde bazı uygulamalarımız bulunuyor. Bu uygulamaların, mevzuatlara uygun şekilde, çevreye zarar vermeden geliştirilmesi hedefleniyor" dedi.
Yılmaz diğer önemli bir konunun ise sosyal kabul olduğunu vurgulayarak "Çünkü insanlar bu hammaddelere neden ihtiyaç duyulduğunu anlamalı. Eğer yeşil dönüşüm hedefliyorsak, bu materyaller bir yerden gelmeli. Ya birincil kaynaklardan çıkarılacak ya da ikincil kaynaklardan geri dönüştürülecek. Fakat herkes bu kaynaklara sahip değil. Dolayısıyla geri dönüşüm konusu burada kilit bir öneme sahip. Ancak yalnızca şirketler değil; devletlerin, araştırma kurumlarının ve üniversitelerin de burada sorumluluk üstlenmesi gerekiyor. Halkı bilgilendirmek, "benim arka bahçemde olmasın" yaklaşımını aşmak için sosyal farkındalık çalışmalarına ağırlık verilmeli. Bir diğer önemli konu da şeffaflık. İnsanlar süreçlerin nasıl işlediğini görürse, daha fazla güven duyuyorlar. Değer zincirinin her adımında şeffaflık sağlanırsa, madencilik faaliyetlerine olan toplumsal güven de artacaktır" diye konuştu.
TÜRKİYE VE AB STRATEJİK ORTAK OLABİLİR
Panelin dördüncü konuşmacısı olan Hague Stratejik Araştırmalar Merkezi Stratejik Danışmanı Peter Handley ise kritik minerallerin Avrupa Birliği'nin stratejik gündeminin en üst sıralarında yer aldığını, özellikle 2022'de Rusya'nın Ukrayna'yı işgali sonrasında ve ABD'nin Enflasyonu Düşürme Yasası (IRA) gibi adımlarına bir tepki olarak Avrupa Birliği'nin kritik mineraller konusunda çok daha kapsamlı bir strateji geliştirdiğini aktardı. Handley, bu strateji çerçevesinde Avrupa Birliği'nin keşif çalışmalarını teşvik eden, yerli madencilik, rafinaj ve geri dönüşüm için hedefler koyan bir yapı kurduğunu aynı zamanda tüm bu süreçlerde sürdürülebilirlik, sosyal sorumluluk ve yönetişim standartlarına yüksek derecede önem verdiğini anlattı. "Sadece geçen ay, Avrupa Birliği 43 stratejik proje içeren bir liste yayımladı. Bu projeler arasında nadir toprak elementlerine, batarya hammaddelerine ve savunma sanayiine yönelik yatırımlar yer alıyor. Başlangıçta bu çabanın ana amacı enerji dönüşümünü desteklemekti. Fakat bugün geldiğimiz noktada yapay zekâ, veri merkezleri, elektrikli araçlar gibi alanlarda da ham madde ihtiyacı hızla artıyor. Ancak artık Avrupa, sadece enerji değil, güvenlik ve savunma açısından da bu minerallere bağımlı hale gelmiş durumda. Bu nedenle sadece madencilik değil, imalat ve geri dönüşüm zincirleri de stratejik bir öncelik olarak görülüyor" dedi. Handley sözlerini "Sonuç olarak Avrupa Birliği kritik mineraller alanında hem içerde hem dışarıda ciddi adımlar atıyor. Türkiye bu sürecin önemli bir ortağı olabilir. Gerek maden rezervleri gerek işleme kapasitesi gerekse sürdürülebilirlik vizyonu ile Türkiye'nin bu zincirin vazgeçilmez bir parçası olma potansiyeli çok yüksek" diyerek bitirdi.
TÜRKİYE'NİN YILDIZ SEKTÖRÜ MADENCİLİK OLACAK
Panelin son konuşmacısı olan TÜMAD Madencilik Yönetim Kurulu Başkanı Hasan Yücel, Türkiye'nin geçmişte bilinenin aksine altın konusunda çok zengin bir coğrafya olduğuna vurgu yaparak "Roma dönemine kadar gidersek ilk altın paranın basıldığı yer Manisa'nın Salihli ilçesinde, Sardes Antik Kenti'nde. Yani altın, Anadolu'nun tarihinde her zaman var olmuş. Truva Savaşları'nın bile altında yatan nedenlerden biri, o bölgedeki zengin altın yataklarıydı. Bugün enerjide yaşadığımız jeopolitik mücadeleler, o dönemde altın için yaşanıyordu. Anadolu bu madenleriyle her zaman stratejik bir bölgeydi" diyerek sözlerine başladı.
Uzun yıllar boyunca bu zenginliklerimizi yeterince değerlendiremediğini söyleyen Yücel "2000 yılına kadar Türkiye'de altın üretimi sıfıra yakındı. Şimdi ise sadece altın değil; bakır, kurşun, çinko, alüminyum gibi kıymetli metallerde ve hatta kritik minerallerde çok ciddi bir potansiyele sahibiz. Bugün Türkiye'nin cari açığının 110 milyar dolar civarında olduğunu düşünürsek, bunun yaklaşık 60 milyar doları maden kaynaklı. Bu nedenle yer altı kaynaklarını kullanmak artık bir tercih değil, bir zorunluluktur. Ve Türkiye bunu görüyor. Potansiyelini üretime dönüştürmek için son 20 yılda çok önemli adımlar attı" dedi.
Altın konusunda da Türkiye'nin ciddi potansiyeli olduğunu hatırlatan Yücel, "Dünya genelinde yıllık ortalama 3.500 ton altın üretiliyor. Türkiye, yıllık yaklaşık 35 tonluk üretimiyle bu pastadan yüzde 1'in bile altında pay alıyor. Ancak ithalatıyla birlikte bu miktar 100 tona yaklaşıyor. Yani Türkiye, altına ciddi bir kaynak ve talep oluşturuyor. Bugün Türkiye'nin tespit edilen altın rezervi 6.500 ton civarında. Ama biz sahada çalışanlar olarak bunun iki katı kadar daha fazla potansiyel olduğunu düşünüyoruz. Bu da dünya rezervlerinin yaklaşık yüzde 20'sine denk geliyor" diye konuştu.
Türkiye'nin altında entegre bir sektöre de sahip olduğunu hatırlatan Yücel, altın üretiminden rafinasyona, takıya ve savunma sanayine kadar tüm değer zincirini kurabilmiş durumda olduğunu belirtti. "Tabii burada bazı stratejik risklerimiz de var. İlki risk sermayesi eksikliği. Bugün Kanada yılda 12,5 milyar dolar maden arama yatırımı yaparken Türkiye bu alana sadece 20-30 milyon dolar harcıyor. Eğer bu potansiyeli değerlendirmek istiyorsak, ciddi bir yatırım mobilizasyonuna ihtiyacımız var. İkincisi ise kaynak milliyetçiliği ile kaynak korumacılığını ayırt etmeliyiz. Yer altı kaynaklarını tek başına bir ülkenin yönetmesi mümkün değil. Bu alanda uluslararası iş birlikleri şart. Bu noktada Türkiye'nin güçlü olduğu alanlar var. Özellikle Ortadoğu, Afrika ve Asya ile olan lojistik bağları, Avrupa ile olan entegrasyonu ve jeopolitik konumu Türkiye'yi merkez ülke haline getirebilir. Eğer biz bu kaynakları doğru bir şekilde arar, çıkarır, işler ve yönetebilirsek, Türkiye'nin önümüzdeki dönemde yıldız sektörü madencilik olacaktır" dedi.
İşbirlikleri Güçlendirilmeli
İstanbul Doğal Kaynaklar Zirvesi'nin Bakanlar Oturumu'nda beş farklı ülkenin bakanı, nadir elementler ve genel olarak madencilik alanında iş birliklerinin güçlendirilmesinin öneminin altını çizdi.
T.C. Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı himayesinde Turkuvaz Medya Grubu tarafından "Kaynakları Güvence Altına Almak, Geleceği Yeniden İnşa Etmek" ana temasıyla düzenlenen Doğal Kaynaklar Zirvesi (INRES) İstanbul Lütfi Kırdar Kongre Merkezi'nde başladı.
Farklı ülkelerden birçok bakan ile yerli ve yabancı yatırımcıları, sektör temsilcilerini, uzman araştırmacıları ve akademisyenleri ağırlayan INRES'te günün ikinci paneli T.C. Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Alparslan Bayraktar moderatörlüğünde Libya Devleti Sanayi ve Maden Bakanı Ahmed Abu-Heisa, Nijer Cumhuriyeti Madenler Bakanı Ousmane Abarchi, Somali Federal Cumhuriyeti Petrol ve Maden Kaynakları Bakanı Dahir Shire Mohamed, Suudi Arabistan Krallığı Sanayi ve Maden Kaynakları Bakan Yardımcısı Khalid Al Mudaifer ve Macaristan Dışişleri ve Ticaret Bakanlığı Bakan Yardımcısı Boglárka Illés katılımıyla gerçekleşti. Panelin katılımcıları ülkelerindeki maden alanındaki gelişmeleri, yatırım fırsatlarını ve nadir elementler konusundaki stratejilerini aktardı.
Panelin moderatörlüğünü üstlenen T.C. Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Alparslan Bayraktar panelin açılışında madencilik sektörünün artık yalnızca yer altındaki kaynakların çıkarılmasından ibaret olmadığını vurgulayarak "Bugün madencilik; ekonomik güvenliğin, sanayileşme stratejilerinin ve bölgesel etkinliğin temel yapı taşlarından biri haline geldi. Dahası, bu alanda atılacak adımlar uluslararası ilişkilerde belirleyici bir unsur olarak karşımıza çıkıyor. Ancak burada şunun altını çizmek gerekir: Beyin gücü ve nitelikli iş gücündeki yetersizlikler, bu zengin madenlere erişimi ve bunların sürdürülebilir bir şekilde üretimini daha da zorlu ve karmaşık hale getiriyor. Bu nedenle, teknolojiye dayalı, insan kaynağını önceleyen ve çevresel hassasiyetleri gözeten bir yaklaşıma her zamankinden daha fazla ihtiyaç duyuyoruz" diye konuştu.
LİBYA, MADENCİLİKTE BİR MERKEZ OLABİLİR
Panelde ilk sözü alan Libya Devleti Sanayi ve Maden Bakanı Ahmed Abu-Heisa, bugün dünyada madenler ile ilgili büyük bir rekabetin olduğunu ve bu tablonun geçmişteki petrol savaşlarına benzediğine işaret ederek, "O dönem yaşananları yaşamamak istiyoruz. Eskiden petrol aramalarında tekeller vardı, madenlerse ise böyle bir şey yok. Ülkeler, şirketler beraber çalışmayı tercih ediyor" dedi.
Libya'da 30'dan fazla maden olduğunu ve madenler açısından çok zengin bölgelerin bulunduğunu belirten Ahmed Abu-Heisa, yabancı yatırımcının Libya'ya çekmek istediklerini, bunun için de yatırım mevzuatının elverişli ve esnek olduğunu, yabancı yatırımcılara yerlilerle eşit davranıldığını anlattı. Ahmed Abu-Heisa, "Libya, Akdeniz'de Avrupa ve Afrika arasında kapıdır. Yatırımcılar için merkez olma gücüne sahibiz. Yatırım iklimi de uygun. Ulusal ajansımız var ve bu ajans yatırımcıyla ilgili tarafları bir araya getiriyor. Jeolojik haritaları tekrar gözden geçiyoruz ve yeniliyoruz. Yeni keşfiler var, başkalarının da bulunması mümkün" dedi.
AFRİKA KRTİK ROLE SAHİP
Panelin ikinci konuşmacısı olan Nijer Cumhuriyeti Madenler Bakanı Ousmane Abarchi ise kritik mineraller konusunda Afrika'nın çok kilit bir role sahip olduğunu, dünyanın Afrika'nın doğal kaynaklarına mutlaka ihtiyacı olduğunu vurgulayarak "Mineral ve enerji kaynakları konusunda yatırımcıları çekmek istiyoruz ama güvenlik endişeleri öne sürülüyor. Bu konuda şikayette bulunanlar aslında bu sorunları yaşatanlar… Afrika'da silah üreten ülke yok, dışardan istikrarsızlık getiriliyor. Bunun anlaşılması lazım ve Afrika'nın bunu fark etmesi gerekiyor" diye sözlerine başladı.
Enerji geçişinin hayata geçirilmesi, düzenli bir şekilde doğal kaynaklara erişim isteniyorsa kaynakların olduğu coğrafyalarda da ekonomik büyümenin olması gerektiğini söyleyen Ousmane Abarchi "Bu ülkelerin, yerel hakların hakları korunarak yapılmalı. Bu sağlanırsa madencilik geliştirilebilir" dedi.
Nijer'de altyapı ve hukuki çerçevenin hazır olduğunu, yeni çıkardıkları kanunla yatırımları anayasal düzeyde teminat altına aldıklarını belirten Nijer Cumhuriyeti Madenler Bakanı, "Uranyum ve altın alanında faaliet gösteren iki devlet teşebbüsü kurduk. Bu kurumlar yabancı şirketlerle joint venture şeklinde iş birlikleri yapacak. Ayrıca ulusal yatırımcıları da madenciliğe teşvik etmek istiyoruz" dedi.
BÜYÜK BİR PETROL ÜRETİCİSİ OLACAĞIZ
Panelin bir diğer konuşmacısı olan Somali Federal Cumhuriyeti Petrol ve Maden Kaynakları Bakanı Dahir Shire Mohamed ise ülkesinin madencilikte çok zengin kaynaklar olduğunu ve geliştirme potansiyelinin yüksek olduğunu belirterek "Gereken yasal çerçeveyi hazırladık. Yerel topluluklar ile yakın ilişkiler kuruldu ve aramalar konusunda çalışmalar yapıyor. Eyalet yönetimleri ile çalışıyoruz. Uzun vadeli bir stratejimiz var. En kısa zamanda kendi doğal kaynaklarımızı çıkaracağız" dedi.
Somali'nin yakın gelecekte büyük petrol üretici ülkelerden biri haline geleceğini belirten Dahir Shire Mohamed, "Sondaj çalışmaları başladıktan sonra 2026 gibi keşifleri duyurmayı umuyoruz. Ayrıca madencilik kanunu için de çalışmalar devam ediyor. Gözden geçirip revize ediliyor ve meclise gidecek. Kabul edildikten sonra yatırımcıları davet edeceğiz" diye konuştu.
YENİ BİR ÇAĞ BAŞLADI
Suudi Arabistan Krallığı Sanayi ve Maden Kaynakları Bakan Yardımcısı Khalid Al Mudaifer ise madenciliğin tek bir ülkede yapılamayacak kadar riskli bir operasyon olduğunu çünkü sıfırdan üretime geçiş 10-20 yıl gerektirdiğini söyledi. Khalid Al Mudaifer, enerji geçişinin madencilikte ve madenlerde büyük bir dönüşümü de beraberinde getirdiğine dikkat çekerek "Günümüzde bakırın ve lityum gibi 3-4 madenin değeri yüzde 50 arttı. Bakır demirin önüne geçti ve bu dönüşüm devam ediyor. Dolayısıyla bu gelişmeler yeni bir çağ başlattı" dedi.
Khalid Al Mudaifer, Suudi Arabistan'ın bu dönüşüme paralel olarak yeni bir program başlattığını anlatarak "Kritik maden talebi artıyor. Dolayısıyla yeni kaynaklara ihtiyaç var ve tedarik zincirlerinin de sağlam olması çok önemli. Böyle bakınca Orta Asya, Afrika ve Türkiye'yi kapsayan bölge dünya kaynaklarının yüzde 30'una sahip. Bu bölgede 2-3 trilyon dolar yatırım gerekiyor. Ek 4 trilyon da altyapılar için. Bunu hiçbir ülke tek başına yapamaz dolayısıyla iş birliğine ihtiyaç var. Biz de Suudi Arabistan olarak bu bölgede ve belirlediğimiz sekiz koridorda yatırımlar ve iş birlikleri ile destek olmak için çalışıyoruz" dedi.
İŞBİRLİKLERİNE ÖNEM VERİYORUZ
Panelin son konuşmacısı ise Macaristan Dışişleri ve Ticaret Bakanlığı Bakan Yardımcısı Boglárka Illés ise ülke olarak amaçlarının enerji arzındaki dışa bağımlılığı azaltmak, çeşitlendirilmiş kaynaklara yönelmek ve yerli üretim kapasitesini artırmak olduğunu ifade ederek "Bu çerçevede, hammadde tedarik stratejilerimizi, sanayideki yapısal dönüşümle uyumlu hale getirmek için önemli adımlar attık. Son 15 yılda, enerji ve maden arama faaliyetlerini destekleyen politikalar yürütüyoruz. 2013 yılında başlattığımız kapsamlı bir ruhsatlandırma ve teşvik programı, önemli sonuçlar vermeye başladı. Macaristan'da petrol üretimi son 20 yılın en yüksek seviyesine ulaştı. Doğalgaz üretimimiz de aynı şekilde kayda değer bir artış gösterdi" dedi.
Macaristan'ın Orta Avrupa'nın tam ortasında, elektrikli araç üretimi ve batarya teknolojileri açısından stratejik bir merkez haline geldiğini anlatan Boglárka Illés, "Bu da doğal olarak ham madde tedariği konusunda daha güçlü ve sürdürülebilir çözümler geliştirmemizi zorunlu kılıyor. Bu noktada uluslararası madencilik iş birliklerinin rolü çok daha kritik hale geliyor. Biz, bu sektöre sadece ekonomik değil, stratejik bir sektör olarak bakıyoruz. Ortaklıklarımızı, teknolojik gelişimi ve çevresel sürdürülebilirliği önceleyen modellerle derinleştirmek istiyoruz" diye konuştu.