Bir tutkunun izinde:Leyla Asım Turgut

03:16 - 08.08.2025, Cuma

CUMHURİYET’İN İLK KADIN MİMARLARINDAN, YÜZÜCÜLERİNDEN VE AKADEMİSYENLERİNDEN BİRİ OLAN LEYLA ASIM TURGUT’UN ÇOK YÖNLÜ YAŞAMI, TÜRK VE İSLAM ESERLERİ MÜZESİ’NDE AÇILAN ÖZEL SERGİYLE GÜN YÜZÜNE ÇIKIYOR. CUMHURİYET KADINININ ÜRETKENLİĞİNE VE ÇOK YÖNLÜLÜĞÜNE ADANMIŞ BU SERGİ, SADECE GEÇMİŞİ DEĞİL, GELECEĞİ DE SORGULATIYOR. İlker Gezici

Bir kadınla tanıştıracağım sizi… Bazı hayatlar, tek bir ünvanla anlatılamayacak kadar geniştir. Leyla Asım Turgut'unki, işte tam da böyle bir yaşam. Onu sadece bir mimar, yalnızca bir sporcu ya da akademisyen olarak tanımlamak yetersiz kalır. O, Cumhuriyet'in erken yıllarında şekillenen yeni kadın kimliğinin ete kemiğe bürünmüş hali gibi. Sessiz devrimlerin, görünmeyen ilklerin ve disiplinle yoğrulmuş tutkuların öznesi… 1911 yılında İstanbul'da dünyaya gelen Leyla Asım Turgut, Osmanlı Hariciye Nazırı Mustafa Asım Bey'in kızı. Annesi Letta ise Avusturyalı. Bu iki farklı kültürün etkisi, Leyla Hanım'ın kişiliğinde ve üretiminde güçlü bir sentez oluşturuyor. Eğitimini Viyana'da sürdürdükten sonra Türkiye'ye dönüyor ve İstanbul Devlet Güzel Sanatlar Akademisi'nde mimarlık okuyor. 1939 yılında mezun olduğunda, Türkiye'nin ilk kadın mimarları arasında yerini alıyor.

Akademide Bir İlk: Kadın Hoca

Sadece eğitim almakla yetinmeyen Leyla Asım Turgut, 1942'de Güzel Sanatlar Akademisi'nde Türkiye'nin ilk kadın öğretim üyelerinden biri oluyor. Bu adım, yalnızca kendi kariyeri için değil, mimarlık eğitiminde kadınların temsili açısından da bir dönüm noktası oluyor. Erkek egemen bir alanda var olmakla kalmıyor; öğrencilerine öncülük eden bir figüre dönüşüyor. Leyla Hanım'ın mimari üretimi, işlevsel tasarımlarla toplumsal faydayı bir araya getirdiği projelerle dikkat çekiyor. Cerrahpaşa Cerrahi–Nöroşirurji Polikliniği, Lâdik Köy Enstitüsü, Okmeydanı İETT konutları gibi projeler, onun mimarlık anlayışını ve sosyal sorumlulukla olan bağını ortaya koyuyor. Modernizmin rasyonel çizgilerini taşıyan bu yapılar, aynı zamanda Cumhuriyet'in toplumsal dönüşüm hedeflerini mimariyle buluşturuyor.

Sporda Da Önce Kadın

Leyla Asım Turgut'un yaşamı yalnızca mimarlıkla sınırlı kalmıyor. Spor alanında da Türkiye'nin öncü kadınlarından biri o. 1929'da Avusturya'da katıldığı bir yüzme yarışında 18 kilometrelik parkuru 9 saat 3 dakikada tamamlayarak dikkat çekiyor. Türkiye'ye döndüğünde Fenerbahçe yüzme takımına katılıyor ve 1934'te Sovyetler Birliği'nde Türkiye'yi temsil eden ilk kadın yüzücüler arasında yer alıyor. Hem Fenerbahçe hem Galatasaray adına yarışan, Galatasaray Müzesi'nde Fenerbahçe armalı tek ödüle sahip olan nadide bir örnek Turgut. Sporcu kimliği dışında sanat 1970'li yıllarda sanat ve kültür hayatında da aktif olarak yer alıyor. İstanbul Festivali'nin kurucuları arasında bulunan Turgut'un arkeolojiye olan ilgisi ise, Kuşadası çevresindeki kazılara kadar uzanıyor. Bu çalışmalarını Almanca kaleme aldığı bir kitapta toplayan Turgut, kültürel üretimin yalnızca sanatla değil; tarih, coğrafya ve araştırmayla da mümkün olduğunu gösteriyor.

Leyla Asım Turgut, 1988'de aramızdan ayrıldığında ardında sadece yapılar değil; fikirler, izlenimler, hayranlık uyandıran bir yaşam bıraktı. Onun öyküsü, bir başarılar zinciri değil; çağının ötesine uzanan bir zihnin, bir karakterin hikayesi. Bugün geriye dönüp baktığımızda, Leyla Hanım'ın çok yönlü kimliği bize sadece geçmişi değil, geleceği de düşünme imkânı sunuyor. Cumhuriyet kadınının sadece "temsil" değil, üretim üzerinden tarih yazdığını gösteren simge isimlerden biri olarak, Leyla Asım Turgut'un hikâyesi yeniden ve yeniden hatırlanmayı hak ediyor.

İşte bu minvalde bu öncü kadına saygı duruşu niteliğinde bir sergi açıldı Türk ve İslam Eserleri Müzesi'nde. T.C. Kültür ve Turizm Bakanlığı tarafından Cumhuriyetimizin 102. yılı vesilesiyle başlatılan "102 Süreli Sergi: Anadolu'nun Kültürel Mirasına Yolculuk" projesinin en çarpıcı duraklarından biri olan "Bir Tutkunun Peşinde: Leyla Asım Turgut" sergisi, çok yönlü bir kadının izini sürmek için eşsiz bir fırsat sunuyor. 1 Eylül'e dek ziyarete açık olacak sergi, Leyla Hanım'ın kişisel yaşamını, entelektüel birikimini ve kültürel katkılarını ilk kez bütüncül bir yaklaşımla gün yüzüne çıkararak; mimari çizimlerden geleneksel giysilere, kişisel eşyalardan aile belgelerine ve arkeolojik objelere uzanan, 135'i ilk kez sergilenen 140 eseri ziyaretçiyle buluşturuyor. Kadınların kamusal alanda varoluş mücadelesi, akademide ilk kadın hoca oluşu, sahalarda kulaç atışı, kürsüde verdiği konferanslar ve sanatla kurduğu bağ; sergide kronolojik değil, bir tutkunun dönüşümleriyle kurgulanmış gibi. Leyla Asım Turgut'un hayatı, bize gösteriyor ki tutku, disiplinle birleştiğinde yalnızca bireyi değil, bir kuşağı dönüştürebilir. Kültürel mirasın izini süren bu sergi, geçmişi bugüne taşırken aslında yarına da ışık tutuyor. Yolu İstanbul'dan geçen herkesin bu izlekten geçmesini ve o tutkuyu hissetmesini dilerim.

HAVALİMANINDA ZEID'LE KARŞILAŞMA

Havalimanları genelde vedalara tanıktır. Uzaklara bakan gözler, aceleyle geçen adımlar, valizlerin telaşı… Özellikle içinde bulunduğumuz dönemde telaşlı bir yoğunluk yaşanır havalimanlarında. Ancak İstanbul Havalimanı'nda, Dış Hatlar'ın tam ortasında bir anlığına zaman duruyor. İnsan kalabalığı arasından süzülüp İGA ART Galeri'ye girdiğinizde, gürültü yerini sessizliğe, koşuşturmaca yerini yavaşlamaya bırakıyor. Karşınızda tek bir eser duruyor. Göz kamaştırıcı, sarsıcı ve baştan sona
Fahrelnissa Zeid. "Solo: Fahrelnissa Zeid ile Karşılaşma" başlıklı sergi, bir retrospektif değil; bir duraksama, bir içe bakış. Sadece bir tabloyla kurulmuş bir evren bu. 1960 tarihli bu yağlıboya, sanatçının ritmik çizgileri ve renk katmanlarıyla izleyicinin zihninde hem sonsuzluğu hem de içsel bir devinimi çağrıştırıyor. Resmin karşısında birkaç dakika geçirdikten sonra anlıyorsunuz ki, bu bir yüzleşme değil; bir teslimiyet. Çünkü Zeid'in eserleri bakılacak değil, içine girilecek şeylerdir. Serginin küratörü Prof. Dr. Marcus Graf'ın da söylediği gibi, "Tek bir eserin çevresinde bir anlam evreni kurmak" kolay bir tercih değil. Ama tam da bu nedenle etkileyici. Çevresine yerleştirilen arşiv fotoğrafları, biyografik kırıntılar, geçmiş sergilerden afişler ve kısa video parçalarıyla Zeid'in hem kişisel hem sanatsal hafızası nefes alır hale geliyor.

ÖNCÜ SANATÇI

Zeid, yalnızca fırçayı değil hayatı da dramatik bir ustalıkla kullanan bir sanatçıydı. Bir dönem Osmanlı hanedanının mensubu, bir dönem Parisli bir entelektüel, bir dönem Ürdün kraliyetinin bir parçası… Ama her şeyin ötesinde kendini bir renk işçisi olarak tanımlamaktan vazgeçmeyen bir kadın. Onun sanatı, coğrafya, zaman ve cinsiyet sınırlarını yıka yıka ilerleyen bir dalga gibi. İGA Ticaretten Sorumlu Genel Müdür Yardımcısı Server Aydın'ın da açılışta vurguladığı gibi, Zeid "Doğu ve Batı'yı bir araya getiren ilk kadın ressam" olarak yalnızca Türkiye'nin değil, insanlığın kültürel atlasına iz bıraktı. Şimdi o iz, belki bir uçuşun öncesinde, belki de uzun bir yolculuğun ardından sizi bekliyor. Uçağınız gecikirse üzülmeyin — bu sergi, zaman kaybı değil, zamanın yeniden anlam kazanması. "Fahrelnissa Zeid ile Karşılaşma", İGA İstanbul Havalimanı Dış Hatlar'daki A-B Knuckle bölümünde, 31 Ağustos 2025'e kadar görülebilir. Yolculuğunuz nereye olursa olsun, önce Zeid'in tuvaliyle yola çıkın. Bazı uçuşlar, bir tabloya bakarak başlar.

BU AY ÖNE ÇIKAN ETKİNLİKLER

İSTANBUL'DA CAZ VAKTİ

Cazseverlerin en çok beklediği etkinlik nihayet geldi çattı. İstanbul Kültür Sanat Vakfı (İKSV) tarafından Garanti BBVA sponsorluğunda düzenlenen İstanbul Caz Festivali, bu yıl 32. Kez gerçekleşiyor. Festivalin açılışını 1 Temmuz'da Afro-Küba cazının yaşayan efsanesi, yedi Grammy ödüllü Chucho Valdés Harbiye Açıkhava'da yapıyor. Festivalin bu yılki programı, yalnızca caz tutkunlarını değil, sınırların ötesindeki seslere kulak kabartan herkesi heyecanlandıracak türden. Hermanos Gutiérrez'in Latin gitarı (2 Temmuz), Max Richter'in duygulara dokunan piyanosu (3 Temmuz) ve Grégory Privat ile Tolga Bilgin'in Fransız Sarayı'ndaki zarif buluşması (4 Temmuz) şimdiden not edilmesi gereken konserlerden. Ama hepsi bu değil: Grammy adayı caz vokali Jazzmeia Horn, soul-funk janrlarının güçlü sesi Meshell Ndegeocello, İtalyan melankolisini cazla harmanlayan Chiara Civello, Türkiye'den Meltem Ege, Kerem Görsev ve daha fazlası… Bu festivalin vadettiği şey sadece müzik değil; bir şehirle birlikte duyumsamak, müziğin peşine takılıp mekanların ruhunu keşfetmek.

YOLUNUZ EFES'E DÜŞMELİ

Kültür ve Turizm Bakanlığı Devlet Opera ve Balesi Genel Müdürlüğü tarafından düzenlenen 8. Uluslararası Efes Opera ve Bale Festivali de devam ediyor. Mozart'ın "Saraydan Kız Kaçırma" operası 2 Temmuz'da, Alman besteci Carl Orff'un "Carmina Burana" adlı eseri, 5 Temmuz'da, "Aşk-ı Memnu" operası 8 Temmuz'da Verdi'nin "La Traviata" operası da 11 Temmuz'da Efes'in tarihi atmosferinde izleyiciyle buluşacak. Festivalin kapanışı ise 13 Temmuz'da Mikis Theodorakis'in müziğiyle sahneye taşınan "Zorba" balesiyle yapılacak.

YILDIZ YAĞACAK

İstanbul'da bu ay dünyaca ünlü yıldız yağmuru yaşanacak. Dünya müzik listelerinin zirvesinde yer alan pop ve R&B yıldızı Justin Timberlake 11 yıl aradan sonra yeniden İstanbul'da. Ünlü yıldız, Justin Timberlake 2025 dünya turnesi kapsamında 30 Temmuz'da İstanbul Teknik Üniversitesi (İTÜ) Stadyumu'nda konser verecek. Pop müziğin bir diğer simge ismi, sahnelerin vazgeçilmez enerjisi Jennifer Lopez de Antalya'nın büyüleyici yaz atmosferinde hayranlarıyla buluşacak. Global listeleri altüst eden hit parçaları ve etkileyici dans şovuyla Lopez, 23 Temmuz'da Regnum Carya'da müzik ziyafeti sunacak. Öte yandan dünyanın en ikonik müzik gruplarından biri olan Black Eyed Peas 11 Temmuz'da İstanbul Yenikapı Festival Park sahnesinde, neslinin en büyük söz yazarlarından biri olarak kabul edilen ve İngiliz müziğine olağanüstü katkılarıyla Ivor Novello Ödülü'ne layık görülen Morrissey ise 12 Temmuz'da Harbiye Açıkhava'da konser verecek. Ünlü DJ ve prodüktör Martin Garrix de 12 Temmuz'da elektronik müzik tutkunlarını Festival Park Yenikapı'da bir araya getirecek.

BİZE ULAŞIN