ENERJİDE TARİHİ YOL AYRIMI...
Petrol ve doğal gaz fiyatlarındaki yükseliş, dünya ekonomisini tehdit ediyor. Sorun, sadece Rusya’ya uygulanan ambargolar değil. Küresel enerji piyasaları tüm dengelerin değişeceği yeni bir yol ayrımında. Türkiye, bu kaos ortamında elini güçlendirerek enerji krizini yönetmeye çalışıyor…
Adil Uçar / INBUSINESS
Uluslararası Enerji Ajansı (IEA) geçen ay petrol tüketimini azaltılmasını amaçlayan 10 maddelik bir öneri listesi yayınladı. Otoyollarda hız limitinin 10 km düşürülmesinden 'araçsız pazar günlerine' kadar değişen önerilerin yer aldığı liste aslında enerji piyasalarının nasıl büyük bir darboğaz içinde yer aldığının da bir göstergesi. Bu tasarruf listesi, OECD tarafından 1974'te petrol krizi nedeniyle kurulan IEA üyesi ülkeler (Türkiye'nin de dahil olduğu 31 üyesi var) tarafından olumlu karşılandı.
IEA'yı tasarruf listesi hazırlamaya iten başlıca sebep elbette Rusya'nın Ukrayna harekatıyla birlikte enerji fiyatlarındaki aşırı yükseliş oldu. 25 Şubat'ta 94 dolar olan Brent petrolü, harekat ile birlikte 8 Mart'ta 127 dolara fırladı ve devam eden günlerde gerek Rusya gerekse Batılı ülkelerin karşılıklı açıklamalarıyla son derece dalgalı bir seyir izlemeye başladı. Petrol fiyatlarındaki bu yükselişin devamında aşırı oynaklaşan fiyat hareketleri tüm dünyada ticareti olumsuz etkiledi, zira şirketler fiyatlama yapamaz hale geldi.
Enerji piyasalarının petrolden sonra en önemli ikinci varlığı olan doğal gaz fiyatları da savaşla birlikte tabiri caizse uçuşa geçti. Nitekim Rusya dünya doğalgaz rezervlerinin yaklaşık yüzde 25'ine sahip ve en büyük üreticilerden biri. Ülkeye uygulanan ekonomik ambargolar ve başta Avrupa Birliği (AB) olmak üzere Batılı ülkelerin Rusya ile olan enerji ticaretini hızla bitirme kararları fiyatların aniden yükselmesine neden oldu.
SORUN SADECE RUSYA DEĞİL
Evet, enerjideki fiyat artışları gündemde ve dünya ekonomileri bir yandan enflasyon diğer taraftan artan enerji sıkıntısı ile mücadele ediyor. Ülkeler karşılıklı sert açıklamalar yapıyor, kararlar alıyor ve fiyatlar aşırı dalgalanıyor... Ancak bu durum enerji sektörünün tüm dünyada önemli bir değişimin eşiğinde olduğu gerçeğini değiştirmiyor.
Savaş ile başlayan ve 'enerji krizi'ne dönen bu durum sektördeki tüm dinamikleri değiştirecek... Gelin şu anda yaşanan enerji krizini ve sektörün nasıl bir değişim eşiğinde olduğunu biraz inceleyelim.
Pandemi dönemi küresel ölçekte pek çok soruna yol açtı. Ekonomi açısından bakıldığında üretimin zorlukları, tedarik zincirlerinin kırılması, kısıtlamalar ve çalışma düzeninin değişmesi tüketim alışkanlıklarımızı da değiştirdi. Düşen tüketim ne- deniyle petrol ve doğal gaz fiyatları tarihi düşük seviyelere geldi. Bu dönemde fosil yakıtlara karşı toplumlarda farkındalık arttı ve artırıldı. İklim değişikliğini yavaşlatmak için Avrupa Birliği öncülüğünde Paris Anlaşması, Yeşil Mutabakat gibi uluslararası hamleler hayata geçmeye başladı. Fosil yakıt üreticilerinin finansmana ulaşması zorlaştırıldı. Tüm bu aksiyonlar pandemi döneminde fosil yakıtlara yapılması gereken yatırımların önünü kesti. Boru hatlarından tesis, ekipman ve bakıma kadar geniş bir yelpazede sektör için rutin olan pek çok yatırım yapılmadı. Finansman yenilenebilir enerjiye akmaya başladı.
SPOT LNG PAZARI KARIŞTI
Covid-19 kapanmaları yerini ekonominin açılmasına bıraktığında küresel enerji talebinde bir patlama yaşandı. Talepteki artış halihazırdaki yenilenebilir enerji kaynakları ile karşılanamadığı için fiyatlar kıpırdanmaya başladı. Özellikle AB'de üretimi düşürülen ya da atıl bırakılan kömür santralleri, yapılması gereken doğal gaz boru hatları gibi yatırımlar gerçekleşmediği gibi doğal gaz tedariki için gereken uzun vadeli kontratlar imzalanmadı.
2021'in sonunda ve bu yılın başında son yılların en soğuk geçen kış aylarının yaşanması AB için dönüm noktası oldu. Yeterli uzun vadeli kontratı olmayan AB ülkeleri enerji açığını spot piyasadan sıvılaştırılmış doğal gaz (LNG) alarak kapatmaya başladı. Ne var ki Asya ülkeleri spot LNG pazarını ele geçirmişti bile. Üstelik kurak geçen ayların etkisiyle başta Brezilya olmak üzere Latin Amerika ülkeleri de -pek uğramadıkları- spot LNG piyasalarında alıcı konumundaydı. 24 Şubat'la birlikte AB'nin en büyük petrol ve doğal gaz tedarikçisi Rusya'ya getirilen yaptırımlar zaten sıkışık olan spot LNG fiyatlarını uçurdu. Ancak fiyatların artmasından daha önemli olan nokta AB'nin enerji stratejisini değiştirmesi oldu.
ABD'NİN ROLÜ
Tam bu noktada ABD'nin rolünden bahsedelim. Rusya'yı köşeye sıkıştırmak isteyen ABD 2010'lardaki kaya gazı keşfiyle birlikte enerji üretimi açısından kendine yeten ve ihraç eden ülke konumunda. Kaya gazının pratikte kullanılmaya başlamasından önce petrol ihtiyacını Orta Doğu'dan karşılayan ABD komşuları Kanada'nın sağladığı ve Meksika Körfezi'nde çıkan doğal gaz ile bu konuda son derece rahat.
Paris İklim Antlaşması'nı 2021'de Biden yönetimiyle imzalayan Birleşik Devletler şu anda yaşanan enerji krizinde oyuncu olmaktan ziyade daha çok NATO ve Rusya perspektifiyle yer alıyor. ABD'nin Rusya'ya karşı geliştirdiği hamlelerden biri Venezuela ve İran'a uygulanan ambargoların kaldırılmasına yönelik aksiyonlar oldu. Rusya'nın petrol ihracatını sekteye uğratmak isteyen ABD bir yandan İran kartını da çekmeye hazırlanırken diğer yandan daha pratik bir yolu da hemen devreye aldı: Körfez ülkelerindeki üretimi artırmak.
ÇİN FAKTÖRÜ
Rusya-Ukrayna savaşında belki de en sessiz ülkelerden biri Çin oldu. Ekonomi-politik bir kenara enerji sektörü penceresinden baktığımızda Çin'in Rusya ile petrol alışverişinin önemi görülüyor. Çin enerji tüketim kapasitesiyle Batılı ülkelerin Rusya ambargolarını olumsuz etkileyecek konumda. Enerji uzmanları şu anda yaşanan fiyat krizlerinde Çin'in tutumunun çok önemli rol oynayacağına dikkat çekiyor. ABD ve Çin arasındaki ticaret savaşı malum, şu ana kadar iki ülkenin Rusya konusunda karşı karşıya gelmedi ama bu olasılık gerçekleşirse kısa vadede fiyatlardaki oynaklığın yukarı yünlü artacağını tahmin edebiliriz.
YEŞİL ENERJİ FAKTÖRÜ
Küresel enerji talebi beklenenden çok hızlı artarken savaş pek çok dengenin alt-üst olmasına neden oldu. Ancak uzmanlar bu harekat yapılmasaydı da küresel enerji krizinin kapıda olduğunu belirtiyor. Özellikle yeşil enerji için kolları sıvayan ve enerji arz güvenliğini iyi hesaplayamayan AB'nin bu krizle başa çıkması gerekecekti. Rusya'nın hamlesi sonrasında tarihler biraz erkene alınmış gibi görünüyor.
Peki şimdi ne olacak? Biraz geriye gidip 1973 ve 1979 petrol krizlerine baktığımızda dünya enerji piyasasının yeni bir dönüşümün eşiğinde olduğunu görebiliyoruz. Gelişmiş ülkeler 1973'teki petrol krizinin geçici olduğunu düşünmüş ve bir önlem alma ihtiyacı hissetmemişti. Ancak 1979'daki kriz, neredeyse tek seçenekleri ithal etmek olan gelişmiş ülkelere petrole bağımlılıklarının azalması gerektiğini öğretti. Böylece sanayi ve ısınma sistemlerinde doğal gaz ağırlığı arttı.
Böylece enerji alternatifleri çoğalmış, arz güvenliği sağlanmıştı. Son dönemde yenilenebilir enerji kaynakları (rüzgar, güneş, biodizel...) denklemin içinde yer almaya başladı. Ülkelerin ve büyük şirketlerin çıkarlarını da kapsayan bu hassas denge ile 2022'ye gelindi.
İklim krizi önemli bir 'oyun değiştirici' olarak enerji piyasalarındaki dengeyi yenilenebilir enerjiye doğru bozmaya başladı. Rusya ile AB'nin yaşadığı ve petrolden ziyade doğal gaz temelli anlaşmazlık yeni teknolojilerin kapısını açacak gibi görünüyor. Ancak hidrojen gibi AB'nin bel bağladığı teknolojileri kısa vadede geliştirmek elbette kolay değil. Çünkü enerji keşiflerin yanı sıra üretim ve dağıtımıyla son derece karmaşık yapıya sahip. İşte bu yüzden önümüzdeki dönemde yenilenebilir enerjinin yanı sıra nükleer enerjinin de yıldızının parlaması bekleniyor.
TÜRKİYE NE YAPACAK?
Türkiye net enerji ithalatçısı olduğu için bütün bu dalgalanmalardan en çok etkilenen ülkelerden biri. Ancak eli tamamen de boş değil. Öncelikle Doğu Akdeniz'deki hamlelerin meyveleri bugünlerde alınmaya başlanıyor. Rusya'ya bağımlılıktan kurtulmak isteyen AB, Güney Kıbrıs ve İsrail gazı projelerini Türkiye üzerinden Avrupa'ya getirebilir. Diğer alternatiflerin yanında en az maliyetli olan bu çözüm hayata geçecek gibi duruyor.
Bunun yanı sıra Sakarya sahasında bulunan doğal gaz ve arama faaliyetlerinin hız kesmeden devam etmesi Türkiye'nin uzun vadede elini güçlendiriyor. Tabii bir de 2023'te faaliyete geçmesi planlanan Akkuyu Nükleer Santrali de var... İşin yenilenebilir enerji tarafında ise Türkiye pek çok ülkeden daha avantajlı konumda. Çünkü sadece rüzgar ve güneş değil hidroelektrik santrallerine de sahip. Ağır sanayinin şu anda vazgeçilmezi olan kömür yataklarına da sahip olunması enerji portföyünün çeşitliliği açısından büyük önem taşıyor.
Türkiye'nin komşusu Rusya ile olan ticari bağları ve enerji ilişkisi malum. Uzmanlar yürütülen "Ne Rusya'dan, ne de Ukrayna'dan vazgeçeriz" siyasetini tam yerinde uygulanması gereken siyaset olarak görüyor. Türkiye, değişen enerji piyasa dinamiklerine uyum sağlayabilecek portföye sahip. Yeni nesil nükleer santral ve yenilenebilir enerji yatırımları yeni dünyada Türkiye'nin elini güçlendirecek.
NÜKLEER ENERJI ÖN PLANA ÇIKACAK
Dr. Kubilay Kavak - Escarus, Genel Müdür
-Petrol fiyatlarını belirleyen temel unsur 'marjinal maliyet' faktörüdür. Yani en pahalı üretim yapan ülkenin maliyeti baz alınır. Bu maliyet 45-46 dolar civarında. Yukarıda ise 100 dolar bandını görürüz. Çünkü petrol sadece yakıt olarak değil petrokimya ürünleriyle çok geniş bir kullanım alanına sahip. 100 doların üzerindeki fiyatlar küresel ekonomiyi sarsar.
-Kısa vadeli hareketler dışında fiyatlar genelde bu bant içinde seyreder. Bu nedenle Rusya harekatının petrol fiyatları üzerindeki baskısının çok uzun sürmeyeceğini düşünüyorum.
-AB'de doğal gaz fiyatları 24 şubattan önce yükselmeye başlamıştı. AB soğuk geçen kışa hazırlıksız yakalandı, LNG depoları dolu değildi. Üstelik temiz enerjiye geçiş kapsamında pek çok sistem doğal gaza çevrilmişti. Rusya ambargoları fiyatların daha hızlı şekilde artmasına neden oldu.
-Savaş yoğunluğu azalsa da enerji fiyatlarının dengelenmesi 2021 fiyatlarıyla olmayacak. Çünkü ekonomilerin pandemi etkisinden kurtularak açılmasıyla artan enerji talebi hala devam ediyor. Fiyatların düşmesi için ya talebin düşmesi gerekiyor ya da arz o kadar bollaşır ki fiyat rekabeti başlar.
-Şu andaki durum 1979'da gelişmiş ülkelerin petrol ve kömürün yaygın kullanımından doğal gaza geçmelerine benziyor. Yeşil enerjinin ön plana çıktığı bu dönemde nükleer enerji altın çağını yaşayabilir.
DENGELER DEĞİŞİYOR
-Enerji talebi ekonomilerin açılmasıyla birlikte hızla artıyor. Günlük petrol tüketimi 100 milyon varile yaklaştı. Ancak diğer taraftan küresel enflasyon ekonomileri tehdit ediyor.
-Petrol fiyatlarının gerilemesi sadece ekonomik küçülme veya üretimin artırılmasıyla mümkün. Alternatif kaynaklar henüz ihtiyacı karşılayacak boyutta değil.
-ABD, kısa vadeli çözüm olarak petrol ihracatçılarına üretimi artırma baskısı yapıyor. İran ve Venezuela petrolünün yeniden büyük oyuncu olma ihtimali orta vadede yükseldi.
-Özellikle AB'nin üzerinde durduğu hidrojen teknolojisi henüz beklenen gelişmeyi göstermedi. Hidrojen kullanımı hala tehlikeli ve pahalı. Ancak bu alanda araştırmaların çok hızlandığı da bir gerçek.
-Fiyatların dengede kalması için üretimin artırılmasının yanı sıra (riskleriyle birlikte) temiz enerji sağlayan nükleer enerji seçeneği masaya gelecek.
-Rusya'nın ambargolarla dünya enerji piyasalarından çıkartılması mümkün değil. Önümüzdeki dönemde gaz ve petrol satışını Asya yoğunluklu yapabilir.
ÜÇ BAKANLIK UZUN VADELI STRATEJİ GELİŞTİRMELİ
Sohbet Karbuz - Akdeniz Ülkeleri Enerji Şirketleri Birliği (OME), Hidrokarbonlar Direktörü
-Çin'in öncülüğünde açılan ekonomiler 2021'de müthiş bir enerji talebi oluşturdu. Sektör, iklim krizi baskıları ve pandemi nedeniyle bu talebe hazırlıksız yakalandı. AB'nin yeşil enerji nedeniyle aldığı pek çok önlem de bu talebin karşılanamamasına ve böylece fiyatların artmaya başlamasına neden oldu.
-Paris İklim Antlaşması'nın 2015'te imzalanmasından bugüne fosil yakıtlardan çıkılması konusunda bir baskı yaşanıyor. Bu trendle birlikte son birkaç yıldır petrol arama yatırımlarında azalma yaşanıyordu. Daha önce yapılan yatırımlar meyve vereceği anda pandemi başladı ve talep çöktü. Şirketler yeni yatırımları bu dönemde yapamadı.
-Yeni dönemde AB yenilenebilir enerji yatırımlarını artırmak ve Rusya'ya olan bağımlılıktan kurtulmak istiyor. Ancak bu konuda gerçekçi planlama yapıldığını hala göremiyoruz. Bu nedenle savaş sonlansa bile AB'de orta vadede enerji krizi yaşanmaya devam edeceğini düşünüyorum.
-Piyasaların geleceğinde Çin, ABD kadar büyük öneme sahip. Çin'in tüm bu gelişmelere karyı nasıl hareket edeceği enerji sektörünün önümüzdeki aylarda nereye gideceğine de yön verecek.
-Rusya günlük 5 milyon varil petrol üretiyor. Bu rakam küresel petrol piyasasından bir anda çekilemez. Zaten bu nedenle senelerdir ambargo uygulanan Venezuela ve İran gündeme geldi.
-Türkiye için uzun vadede kötümser değilim. Önemli çeşitliliğe sahip enerji üretim portföyümüz var. Bizi en çok etkileyecek durum AB Yeşil Mutabakatı olacak. Bu nedenle sanayi, ekonomi ve enerji bakanlıklarının ortaklaşa çalışarak uzun vadeli strateji geliştirmesi gerekiyor.