Yeşili kaale almayana yolun sonu gözüküyor


Hızla artan nüfusa karşılık doğal kaynakların hızla tükenmesi son yıllarda yaşadığımız gezegene karşı sorumluluklarımızı bir kez daha hatırlattı. Daha yaşanabilir bir dünya için çevreye duyarlı ve sürdürülebilir kalkınma modelleri kaçınılmaz. AB Komisyonu'nun açıkladığı 'Yeşil Mutabakat' da getireceği çeşitli yaptırımlar ile sanayicileri bu konuda hizaya sokacak gibi...
Volkan Özsoy / INBUSINESS
Sürdürülebilir üretim, dünyayı kurtarmanın yanı sıra işinizi de kurtaracak bir unsur. Zira doğaya saygılı olmak (bilinçli tüketici sayesinde) artık rekabette öne geçme sebebi. Avrupa Birliği (AB) Komisyonu'nun 2019'da açıkladığı Yeşil Mutabakat (European Green Deal) kararları, klasik üretim modellerinin sona ermesi anlamına geliyor. Amaç artık çevre dostu üretimle iklim krizine yol açan bu kötü gidişe dur diyebilmek. Karbon salınımını 2030'a kadar yüzde 50, 2050'ye kadar sıfıra indirmeyi hedefleyen Yeşil Mutabakat, ülkemizin de sanayi ve ticaretinde köklü bir değişime yol açacak. 'Yeşil Mutabakat'a uymayan şirketlerin ürünlerine AB kapısı ya tamamen kapanacak veya 'Sınırda karbon düzenlemesi' (SKD) adı altında yüksek oranlarda vergiler uygulanacak. Buna bir de tüketici duyarlılığını eklediğinizde doğayla dostluğumuz daha da pekişecek. Bir 'B corp' kuruluşu olan danışmanlık şirketi S360'ın verdiği bilgilere göre, söz konusu büyük dönüşüm, öncelikli olarak enerji ve hammadde tüketiminin yüksek olduğu tekstil, elektronik, plastik ve çimento sektörlerinden başlayacak. Hatta bu modele geçmeyen ülkelerin turizm gelirlerinin etkilenmesi de kaçınılmaz görünüyor. Zira bu karar kapsamında; çevreye saygılı olmayan ülkelerin ziyaret edilmemesi yönünde uyarıların da gündeme gelebileceği tahmin ediliyor.
Ülkemiz genelinde ise 'Yeşil Mutabakat' çağrısı Dışişleri Bakanlığı AB Başkanlığı'nın ve Horizon 2020 Programı'nın iletişim kurumu olan TÜBİTAK tarafından yürütülüyor. Bu programla birlikte pilot uygulamalar, yenilikçi ürünler, yeşil ve dijital dönüşümün yönetişimiyle ilgili öneriler, sosyal ve değer zincirlerinde inovasyon desteklenecek. Çağrı kapsamında 'enerji' başlığında toplam 128, binalarda enerji verimliliği için 60, çevreci havalimanları ve limanlar için 10, 'Tarladan Sofraya' stratejisine destek olacak projeler için ise 74 milyon euro kaynak ayrılmış durumda.
Peki bu adım yeterli olacak mı? Detayları henüz kesin belirlenmemiş olsa da geri dönüşü mümkün olmayan bu kurallar manzumesini hayata geçirmek, üreten kesim için kolay olacak mı? Bu konuda beklenen destekler neler? İşte bizim de merak ettiğimiz bu soruları muhataplarına sorduk. Beklentilerini ve hedeflerini dinledik.
"YENİ BİR TİCARET SİSTEMİ TASARLANIYOR"
İstanbul Sanayi Odası (İSO) Başkanı Erdal Bahçıvan, Yeşil Mutabakat'ın bir çevre stratejisi olarak görülmesinin yanlış olacağı görüşünde. Bahçıvan'a göre, bu plan ile ülkemizi de yakından ilgilendiren ve kuralları baştan yazılmakta olan yeni bir uluslararası ticaret sistemi tasarlanıyor.
Bahçıvan'a göre, ihracat yapan şirketler, gelecekte neyle karşılaşacaklarını şimdiden analiz etmeye başladı ve stratejik planlarında yer verme çabası içerisinde. Ancak KOBİ'lerin bu dönüşüme hazır olduğunu söylemek zor.
Yeni sistemde, sadece enerji yoğun olanlar değil, birçok sektör için şartların değişeceğini anlatan Bahçıvan, "Hedeflerin gerçekleştirilmesinde ortak bileşenin teknoloji olduğu bu süreçte tüm kesimlerin bir arada çalışması, Türkiye'yi yeni yarışta hak ettiği yere getirecek" diyor.
Mutabakatın, taşıdığı risklerin yanı sıra Türkiye için fırsatlar da barındırdığını dile getiren Bahçıvan'ın en önemli beklentisi; 'Karbon fiyatlama sistemi' kurulması. Yeşil Mutabakat'ın ülkemiz açısından sürdürülebilir kalkınmayı hedefleyen bir dönüşümün de aracı olacağını vurgulayan Bahçıvan, "Sınırla Karbon Düzenlemesi (SKD) adı altında AB'ye ödenmek zorunda kalınacak tutarların bir karbon fiyatlama sistemi kurularak Türkiye'de sektörlerin dönüşümü için kullanılması, halihazırda çevre koruma amacıyla alınan vergilerin de bu amaçla kullanılması mümkün. Ayrıca düşük karbon ekonomisine geçişi kolaylaştıracak alternatif teknolojilere yatırımı özendiren vergi avantajlarının da büyük fayda sağlayacak" diyor.
ÇİMENTO SEKTÖRÜ: TEŞVİK OLMAZSA OLMAZ
AB Komisyonu Yeşil Mutabakat kapsamında, eski ve verimli olmayan binaların yenilenmesine odaklanıyor ve bu yenileme işlemleri sırasında döngüsel ekonomiye katkı sağlayacak malzeme kullanımı ön plana çıkıyor. AB, bölgedeki karbon kaçağını azaltmak amacıyla, sınırda karbon düzenlemesi mekanizmasıyla ticarette yeni vergiler ve tarife dışı engeller getirmeyi planlıyor. Açıklamaya göre, SKD ilk olarak çimento ana hammaddesi olan klinker, kireçtaşı, alçı ve elektrik gibi sektörleri kapsama alarak yürürlüğe girecek. AB pazarına yapılan ihracat kaynaklı karbondioksit salımı için ton başına 30 euro ödenmek zorunda kalınması durumunda bundan en çok 170 milyon euro ile çimento sektörünün etkileneceği öngörülüyor.
Bu süreci yakından takip eden TÜRKÇİMENTO (Türkiye Çimento Sanayicileri Birliği) Yönetim Kurulu Başkanı Dr. Tamer Saka, konu henüz gündemde değil iken çalışmalara başladıklarını belirtiyor.
Avrupa'nın yanı sıra ABD'nin de olası bir karbon düzenlemesi için de çalışmalar yaptığını anlatan Saka, düşük karbonlu üretime geçiş sürecini çok önemsediklerinin altını çiziyor. Saka'ya göre, çimento sektörü halen ülkemizde yürürlükte bulunan karbon emisyon mevzuatına tam uyum sağlamış durumda. 2015'ten bu yana doğrulanmış sera gazı raporları düzenli olarak Çevre ve Şehircilik Bakanlığı'na sunuluyor.
Türkiye'deki neredeyse tüm çimento fabrikalarının sera gazı salım verilerini incelediklerini kaydeden Saka, "Sektörümüze ve aslında Türkiye'ye yol haritamızı sunacağız. Bu çalışmamızda; ABD'nin olası bir karbon düzenlemesi için de etki analizimiz bulunacak" diyor.
TEKSTİL SEKTÖRÜ: 135 MİLYON EURO MALİYET
Yeşil Mutabakat'ın hedefindeki ana sektörlerden biri de tekstil. Türkiye'de ihracata yönelik üretim yapan binlerce firma bulunuyor. S360'ın araştırmasına göre, AB pazarına yapılan ihracatın içerdiği karbon için ton başına güncel değer olan 30 euroyu ödemek zorunda kalınması halinde, tekstil ve hazır giyim sektörünün 135 milyon euroya yakın bir maliyet ile karşı karşıya kalacağı öngörülüyor. Üretimde elektriği yoğun olarak kullanan, ihracatın lokomotif sektörlerinden tekstil bu nedenle oldukça kırılgan durumda.
Ayrıca, üretimde tehlikeli kimyasalların kullanımı ile mücadele edilmesi de sektördeki dönüşümün önemli başlıklardan.
FİNANSMAN İHTİYACI
Tekstil ve ham maddeleri tarafında ise bu alandaki çalışmalar başlamış durumda. İstanbul Tekstil ve Hammaddeleri İhracatçıları Birliği Başkanı Ahmet Öksüz de Avrupalı alıcıların öncelikli tercihleri nedeniyle sektörün yoğun bir çalışma içinde olduğunu belirtiyor.
Bu nedenle sektörde hazırlıklar yapıldığını vurgulayan Öksüz, "Firmalarımız; çevre dostu hammaddeden, çok daha az su ve enerji harcayan makinelerin kullanımına kadar, pek çok adımlar atılmaya başladı. Bana göre birkaç sene içinde ihracat yapan şirketlerin yüzde 70'i bu dönüşümü başaracak" diyor.
Gelgelelim, tekstil sektöründe finansman ihtiyacı çok fazla. Çoğu üretici olmak üzere yedi bin üyeli birliğin başkanı Ahmet Öksüz, yeşil dönüşüm için firma başına 3 ila 10 milyon dolar civarında bir finansman ihtiyacı bulunduğunu ve bunun için devletin öncülüğünde çeşitli finansal enstrümanların devreye sokulması gerektiğini savunuyor.
Öksüz'e göre, su ve elektrik kullanımı önemli ölçüde azalacağından, sektöre sağlanacak bu kredilerin ekonomiye geri dönüşümü çok daha fazla olacak.
DOĞAL ÜRÜNLER GÖZDE
İstanbul Hazır Giyim ve Konfeksiyon İhracatçıları Birliği (İHKİB) Başkanı Mustafa Gültepe de çağrıya ilk yanıt veren sektörlerden biri olduklarını söylüyor. Gültepe, rekabette bir adım öne geçebilmek için son bir yıldan beri bu konudaki hazırlıkların aralıksız devam ettiğini belirtiyor.
Gültepe, birlik çatısı altındaki üreticileri bilgilendirmek amacıyla e-posta, aplikasyon ve ses sistemleriyle konunun önemini anlatmaya çalıştıklarını dile getirerek, "Bu konu artık üretimini devam ettirmek isteyen şirketler için olmazsa olmaz. Zaten uymayanlar ihracat yapamayacak. Ama en önemlisi, çevreye, insana saygıyı ön plana alan, gelecek kuşaklara güzel bir dünya bırakmayı hedefleyenler mutlaka bu duyarlılığı gösterecek" diyor. Bu konuda el birliğiyle çaba gösterilmesi gerektiğine inanan Gültepe, son yıllardaki ihracata bakıldığında doğal ürünlere olan talebin her geçen gün arttığını dile getiriyor. Gültepe'nin tahminine göre, sektörün yüzde 90'u 'Yeşil Mutabakat'a uyarak 2030'a kalmadan gerekli önlemleri alacak.
Ancak bu iş tabii o kadar kolay olmayacak. Finansman ihtiyacı da sektörün gündeminde. İhracatçı birlikler olarak AB fonlarına başvurduklarını anlatan Mustafa Gültepe, 10 milyon euroya yakın bir kaynağın gelmesini beklediklerini belirterek şunları ekliyor: "Ortalama 500 kişi çalıştıran bir konfeksiyon fabrikasının güneş enerjisine geçiş ve doğal kaynakları kullanabilmesi için yapması gereken yatırımın miktarı ortalama 1 milyon dolar."
PLASTİK SEKTÖRÜ: BÜYÜK DEĞİŞİKLİK
Tabii, yeşil dönüşümün olmazsa olmazı plastik… Türk plastik sektörü Avrupa'nın ikinci, dünyanın ise altıncı büyüğü. Sektör, 35 milyar dolarlık üretim hacmiyle ekonomimize yılda 14 milyar dolarlık katma değer, 300 bine yakın istihdam, dolaylı ve dolaysız 10 milyar dolarlık ihracat geliri sağlıyor.
Peki böylesine büyük rakamların konuşulduğu sektörde dönüşüm nasıl olacak? Komisyon, 2030'a kadar AB pazarındaki plastik içeren özellikle ambalajların tekrar kullanılabilir ya da geri dönüştürülebilir olmasını sağlamak amacıyla biyolojik olarak parçalanabilen ve biyobazlı plastikler için düzenleyici bir çerçeve geliştirecek. Bununla beraber tek kullanımlık plastikler için önlemler yürürlüğe girecek.
Türk Plastik Sanayicileri Araştırma Geliştirme ve Eğitim Vakfı (PAGEV) Başkanı Yavuz Eroğlu, en büyük dönüşümü, üretiminde ham madde ve enerji kullanımı yoğun ve ihracatı fazla olan plastik sektörünün yaşayacağını iddia ediyor.
Eroğlu'na göre, firmalara ek maliyetler ve pazara girişte güçlükler getirse de bu mutabakata erken uyum sağlayanlara yeni fırsat kapıları açılacak. Fakat bu süreçte prosedürleri yerine getirmeyen firmaları, plastik sektöründe de çok ağır vergi yükleri bekliyor. Eroğlu ayrıca, ek vergilerin getireceği ek maliyetlerin belirlenmesi, eylem planı hazırlanması ve üreticilerin finansal kaynaklardan yararlanılması için çalışmalar yürütülmesi talebinde bulunuyor.
FİNANS SEKTÖRÜ: 1 TRİLYON EUROLUK DESTEK
Elbette Yeşil Mutabakat'ın uygulanmasında finans en önemli sektörlerden biri olarak ön plana çıkıyor. 10 yıl içinde en az 1 trilyon euro değerinde finansmanın sürdürülebilir yatırımlar için mobilize edileceğini açıklayan AB, uygulanan politikalarla önemli avantajlar da yakalayabileceği düşünüyor. Garanti BBVA Genel Müdür Yardımcısı Ebru Dildar Edin'e göre, Türk bankacılığı bu konuda uzun yıllardır önemli başarılara imza attı. Son 3-4 yıldır sürdürülebilir borçlanma alanında da hızlı bir büyümenin gözlendiğini anlatan Edin, bu tezini verdiği rakamlar ile de destekliyor: "Türkiye'deki sürdürülebilir tahvil piyasası 3 milyar doları aştı ve bunların yaklaşık yüzde 90'ı bankalara ait. Sürdürülebilir krediler gibi mekanizmalarla reel sektörü de teşvik ediyoruz."
Ancak Edin, bu dönüşüm için daha fazla adımlar atılabileceği görüşünde… AB'ye ihracat yapan sektörlere gelecek ek vergi yükümlülüklerinin 1-2 milyar euro arasında olabileceğini hatırlatan Edin, sürdürülebilirlik konusunda epey yol almış AB'nin bile bu dönüşüm için 150 milyar euro ayırdığını, dolayısıyla Türkiye'nin de ihtiyacı belirleyip bir an önce aksiyon almaya başlaması gerektiğini vurguluyor.